Sayfalar

Bu Blogda Ara

29 Nisan 2009 Çarşamba


Heybeliada'daki Deniz Harp Okulu'ndan mezun olan İsmail Türe,
kendi gibi Gelibolulu olan bir genç kıza kaptırır gönlünü. İki sevgili
parmaklarına nişan yüzüğü taksalar da, birbirlerini çok seyrek görmektedirler.

İsmail Türe denizaltıda muhabere subayı olarak görevlidir çünkü.
Üsteğmenin aklına harika bir fikir gelir; nişanlısına ışıklı mors alfabesini
öğretecek, Çanakkale'den geçiş yapacakları geceyi planlı olduğu için
önceden bildirecek ve böylelikle haberleşeceklerdir!..

Boğazı yüzeyden geçmekte olan denizaltının kulesindeki
denizciler sigara içmekte, sohbet etmektedirler. Aralarından birinin
heyecanlı olduğu her halinden belli olmaktadır. Gelibolu kıyılarına geldiklerinde, karanlık içindeki evlerden birinden bir el fenerinin yanıp söndüğü görülür:
'Seni seviyorum''... Arkadaşları gülümseyerek İsmail Türe'ye bakarlarken, genç
aşık elindeki fenerle sevgilisine karşılık vermektedir...

Bu olaydan sonra iki sevgilinin aşkı düşmez olur denizaltıcıların
dillerinden. Herkes, haberleşmek için kurulan ışık yolunu konuşur.
Arkadaşları "Evlen şu kızla da, buralardan her geçişimizde
selamlaşmayı bırak artık'' diye takılırlar İsmail Türe'ye.

Denizaltının üstünün ve altının bir olduğu yağmurlu günlerde bile,
Çanakkale Boğazı'ndan geçilirken, elindeki fenerle aşk nöbeti tutan
yakışıklı denizci gözünü bir an
olsun ayırmaz Gelibolu kıyılarından.

Yine bir gün, yirmiyedi yaşındaki Üstteğmen, Çanakkale'den
geçecekleri gün ve saati, denizaltının uğradığı bir limandan telefonla
haber verir nişanlısına.

Ege Denizi'nden Boğaz'a giriş yapacaklarını ve en öndeki denizaltının
kulesinde olacağını bildirir. Genç kızın gözüne her zaman olduğu gibi,
o gece de uyku girmez. Büyük bir sabırla pencerenin önünde oturmakta
ve gözünü hiç kırpmadan denize bakmaktadır. Fenerine yeni pil almış olsa da,
arada bir yanıp yanmadığını kontrol eder yine de...

Birden, dev bir karartı belirir suyun üstünde. Güneyden
gelen bir denizaltı, penceresinin görüş sahasına girmiştir ...
Genç kız pencereyi açar ve gecenin karanlığına uzattığı elleriyle feneri yakıp söndürür.
''Seni Seviyorum...''
Kulede bulunan denizaltının komutanı Bahri Kunt işareti görünce gülümser:

''Hay Allah, bu kız denizaltıları şaşırdı. Nişanlısının denizaltısı bizim önümüzdeydi...
'' Bir anlık tereddütten sonra Birinci İnönü denizaltısının
komutanı Bahri Kunt, yanıt gönderilmezse genç kızın telaşlanacağını
düşünerek,karşılık verilmesini emreder.
Yanındakilerin ''Ne diyelim komutanım?'' diye sorması üzerine de şunları
söyler: "ebediyete kadar..."


O gece, Üsteğmen İsmail Türe'nin görev yaptığı Dumlupınar, Çanakkale
Boğazı'na giriş yapan ilk denizaltı olmuştur. Ama, Gelibolu
kıyılarına gelmeden, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı ''Naboland'' adlı gemi
tarafından çiğnenmekten kaçamamış ve yaralı bir balina gibi acı dolu
sesler çıkararak, Çanakkale'nin karanlık sularında kaybolmuştur.

Her şey bir kaç dakika içinde gerçekleştiğinden, arkadan gelmekte olan
Birinci İnönü denizaltısı Dumlupınar'a çarpan geminin yanından
habersizce geçerek, Gelibolu'ya ulaşan ilk denizaltı olur.

Genç kız, nişanlısından haber almanın huzuru içinde
başını yastığa koyduğunda, genç denizci çoktan dalmıştır
"Ebediyete kadar" sürecekolan uykusuna!..

NOT:İsmail Türe resimde soldan üçüncü kişidir.

0 güzel yorum: