Sayfalar

Bu Blogda Ara

18 Haziran 2009 Perşembe

Aşkın Mecazi Külü


Kâfirin aşkı mecazî olduğu hâlde bedenini küle çevirdi. Haydi, bakalım, sen de Allah'ın sevgisinde böyle ol. O, bir put için canından vazgeçerken, senin âlemlerin Rabbi için neler yapman gerekir iyi düşün.


Hemedanlı Ebü'l–Kasım, bir yolculuk sırasında yolunun üzerinde cahil insanların ilâh edindikleri putların toplandığı bir puthane gördü.


Merak etti. İzin isteyip içeri girdi. Bir kenarda durarak, olup biteni seyretmeye başladı.


Ortada bir ateş yakılmış, üzerine içi yağ dolu bir kazan konmuştu. Ateş alevlendikçe yağ fokurduyor, coşup köpüren bir deniz gibi kaynıyordu.


Kenarda bir grup insan bekliyordu.


İçeri bir adam geldi. Gayet saygılı bir şekilde putlardan birine yaklaştı, eğildi, önünde secde etti. Putun yanındaki görevli:


– Ey secde eden! Tanrının nesisin sen?, dedi.


Adam başını secdeden kaldırmaksızın:


– Kuluyum, diye cevap verdi.


– O hâlde armağanını ver, dedi görevli.


Adam, puta bir hediye sunarak, aynı saygı içerisinde geri çekildi, savrulup gitti.


Bir başkası geldi ardından. O da tazim ve aynı hürmeti gösterip, secde etti.


Ona da sordular:


– Sen secde ettiğin bu tanrının neyisin?


O da:


– Kulu ve kölesiyim, dedi. Armağanlarını sunup gitti.


İki, üç, on, yirmi derken, birçok insan gelip gitti.


Sonunda zayıf, çelimsiz, ayakta durmakta dahi zorlanan biri geldi. Rengi solgun, kurumuş dudaklarıyla perişan bir hâlde idi.


Ona da:


– Kimsin sen? Tanrının neyi oluyorsun?' diye soruldu. Adam:

– Ben bir parça deriden ibaretim, dedi ve ekledi: "Tanrıma aşığım ben."


– Öyleyse otur şuraya, dediler.


Ateşin yanına oturttular.


Kızgın yağ kabını getirdiler, başından aşağı döktüler.


Adamın attığı çığlık içime gömülmüştü.


Başı lime lime olmuştu, bedeni eriyivermişti.


Hemen bedeninin geri kalanını yaktılar. Onlara göre; bu cesedin külleri kutsal ve mübarekti ve her derdin ilacı idi.


Herkes bir parçasını alarak paylaştı.


Gördükleri karşısında hayret ve dehşete düşen Ebü'l–Kasım hemen çıktı oradan. Adımlarını sıklaştırarak kaçar gibi uzaklaşıyordu oradan.


Hem yürüyor hem de:


– Ey gönül oyunuyla ömrünü boşa geçiren! diyordu. "Kâfirin aşkı mecazî olduğu hâlde bedenini küle çevirdi. Haydi, bakalım, sen de Allah'ın sevgisinde böyle ol. O, bir put için canından vazgeçerken, senin âlemlerin Rabbi için neler yapman gerekir iyi düşün."


Kıssadan Çıkan Hisse


Evet, şimdi gelelim Ebü'l–Kasım'ın başından geçen bu hikâyenin bizlere düşündürdüğüne. Ben o yanıp kül olan adama gerçekten hayran oldum. Bir puta bu kadar âşık olan o zat yüce Allah'ı bulsaydı, bilseydi, kim bilir nasıl mübarek bir veli olurdu? Ama bilmiyordu. İşte alınacak en büyük ders budur. Biz biliyoruz; ama nasıl bir kuluz? Bilmeyene, o en güzeli (Allah'ı) anlatıyor muyuz, O'na davet ediyor muyuz? Cevap, genellikle hayırdır. Davet edenleri tenzih eder, ayaklarının altlarına yüzümüzü süreriz.


Bizler bırakın yanıp kül olmayı, İslâm'ın ve imanın şartlarından kaçını yerine getiriyoruz? "Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diye atasözü olan bizler… Demek ki, kahve tatlı ikram edilse, onun hatırı seksen seneye çıkacak… Oysa kahve Allah'ın, su Allah'ın, ateş O'nun, cezve O'nun, şeker O'nun, fincan O'nun, kaşık O'nun, evet hepsi yüce Rahman'ın… O'nun bizim yanımızda ne kadar hatırı var? Ne kadar O'ndan korkup, ne kadar O'nu seviyoruz? Ya da ne kadar korkup ne kadar sevmemiz gerekir? Şimdi bize sorsalar Müslüman mısınız? Hemen "Elhamdülillah Müslümanız." diyoruz; ama durun bakalım, öyle demekle oluyor mu? Bunun şartları yok mu? Var. Kaçını yerine getiriyoruz? Birini, ikisini. O hâlde şimdi biz nasıl Müslümanız? Bu şekilde ruhumuzu teslim edersek, yakıtı taş ve insan olan cehennem ateşinden korunabilecek miyiz? Şimdi gençler yurt dışına gitmek için can atıyorlar. İş için, daha ferah bir yaşam için. Tabi öyle gitmek istemekle gidilmiyor, bir sürü şartları var. Pasaport çıkacak, muhtardan oturma kâğıdı alınacak, para yatırılacak, emniyetten temiz kâğıdın olacak, vesaire. Şimdi bir genç bu şartlardan üçünü yerine getirip birini yapmadan gidebilir mi yurt dışına? Alırlar mı onu oraya? Bir de azarlayıp sen bizle dalgamı geçiyorsun, derler. İşte şimdi biz şartlarını yerine getirmeden kendimize Müslüman deyip duralım. Bize, "Niye namaz kılmıyorsun?" diyenlere "Canım benim kalbimiz temiz." deyip vakit öldürelim. Allah bizleri bu hâllerden sevdikleri hürmetine kurtarsın. Aşkıyla gönülleri yananlar gibi bizi yaksın. İslâm tarihinde nice gönüller, nur Muhammed Mustafa için yanmıştır. Nicelerinin, Allah derken ciğerleri pişmiş, insanlar o kokuyu duymuşlardır. Bizim o kadar çok rehberimiz ve önderimiz var ki buna örnek olacak. Ciğerleri zikir ederken pişen Hz. Ebû Bekir, Resûlullah'ın dişi şehit oldu diye kaptığı taşla bütün dişlerini kıran Veysel Karânî ve daha niceleri. Onlar nasıl inanmış, nasıl da sevmişlerdi Allah ve Resûlü'nü. Nasıl da canlarını ve mallarını O'nun uğrunda feda edivermişlerdi. Bu ne büyük bir imandı?


Oysa şimdi Peygamberin mucizesini abartı, mezhepleri uydurma, kerameti palavra sayan bir gençlik var karşımızda. Basiretleri bağlanmış, hissiz, yalan rüzgârlarında savrulmuş bir gençlik. İşte bizim gibi yazarçizer tayfasının ve çok değerli ehlisünnet âlim ve hocalarının en büyük görevi; bu gençliğe, yanan bir kalp, Allah diye atan bir gönül kazandırmaktır. Zaten yüce yaratıcıyı bulan bu gençlik, her şeyini O'nun uğruna feda edecektir. Önemli olan; kalplerdeki küllenen ateşi alevlendirmektir. Nice âdi, uğursuz, ayyaş, berduş görünen insanlar O'nu bulunca, değerli ve kıymetli insanlar olmuşlardır. Nice dansözler, şantözler, hayat kadınları Allah'ı bulunca, Hz. Muhammed'i tanıyınca, yüce Kitabımızı keşfedince, değerli ve eşsiz hanımefendiler olmuşlardır. Onun için durmayalım, bir Müslümanı namaza başlatmak için her uğraşıyı verelim. Bozuk bir fikir sahibini düzeltmek için birçok şeyden fedakârlık yapalım. Mesela, dergimiz Beyan'ı bir kişiye daha ulaştırmak bize vazife olsun. Nice yurt dışında olan kardeşlerimiz, dergimizde sohbetleri bulunan çok kıymetli hocalarımızın bu sohbetlerinden sonra düzeldiklerini söylemektedirler. Birçok insan yanlışlarını bu uzman kalemlerden çıkan yazılardan etkilenerek bırakmışlardır. Yani hiç değilse bunu yapmalıyız. Hiçbir menfaat gözetmeyerek, sırf Allah rızası için bir kardeşim daha kurtulsun adına...

4 güzel yorum:

havvanur on 19 Haziran 2009 08:55 dedi ki...

çok güzeldiiiii

Stil Direktoru on 19 Haziran 2009 09:34 dedi ki...

Ay nasıl garip oldum ama ben şimdi zaten yeni toparlandım dı :(

Mavi Bahçe on 19 Haziran 2009 12:15 dedi ki...

havvanurcum evet çok güzel ve herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm güzel bir yazı.Saolasın okuyup güzel yorumunu paylaştığın için.

Mavi Bahçe on 19 Haziran 2009 12:16 dedi ki...

Stil direktörü insan etkileniyor bende çok etkilendim.Umarım baban ve dayın iyileşmişlerdir.Tekrar Allah tan acil şifalar diliyorum.Ve yorumun için teşekkürler